MOR MÜREKKEP
Nazan Bekiroğlu'nun kalemiyle tanıştığım ilk eserdi. Son olacağını da sanmıyorum. Çünkü yazarın kullanmış olduğu şiirsel dil kitabı daha akıcı ve bir o kadar da keyifli hale getirmiş. Dolayısıyla da okurken asla sıkılmadığım, her cümlesinden fazlasıyla etkilendiğim bir kitaptı. Okurken yazarın satırlar arasına serpiştirdiği anlamlar üzerine düşünmek beni her ne kadar zorlamış olsa da düşünme becerimi bir o kadar geliştirdi.
Kitabımız birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kitabı okurken bu bağımsız olaylar arasında bir anlam bütünlüğü kuramamıştım. Dolayısıyla da kitap bende çok yığılımlı ilerlemişti. Kitabın son sayfalarına geldiğimde aslında tüm anlatılanların arasında gizli bir bağın olduğunu fark ettim. Aslında bu süreci bir yapboz oyununa benzetebiliriz. "Mor Mürekkep " tamamlamamız gereken bir yapboz taslağıysa içindeki her bir deneme de zihnimizdeki taslağı oluşturacak birer yapboz parçalarıdır. Ayrı ayrı düşünüldüğünde her ne kadar anlamsız gözükseler de taslağı tamamladığımızda karşımıza muhteşem bir uyum, bir anlam bütünlüğü çıkıyor. İşte kitabımız aynen bu şekilde ilerliyor.
Peki ya kitabın ismi niçin 'Mor Mürekkep'?
Mor gerçekten asil bir renk...
Mor;palet üzerinde bir miktar mavi ile bir miktar kırmızının karışımından ibaret. Mavi; yaratıcı, sükûnet. Kırmızı; tansiyonu arttırıcı,şiddet.
İkisi arasında bir med-cezir mor. İkisi arasında hangisine yakınsa ona mukabil bir tesir.
Koyusu, şiddet ve çürüme. Kaderin rengi olması bu çürümenin ürpertisinden, ölümün rengi olması bu yüzden.
Açığı, hayat, uçuculuk. Eflatun hayaller bu hafiflikten. Leylak rengi bu ümitten.
En açığıyla en koyusu arasında mor, fazla açık fazla kapalı. Fazla modern fazla muhafazakâr. Renkler içinde bağımsız ülke, mor. Renkler içinde tutsak ülke yine mor...
Mor hayat. Mor ölüm. Mor hayal. Mor gerçek. Mor masumiyet. Mor cesaret. Mor halk. Mor aristokrat.
Durduğunuz yer kendi morunuz. Ya siz hangi morsunuz? Yaşıyor mu, ölüyor musunuz? (s.118)
...
Sizin de anlayacağınız üzere tam bir zıtlıklar kitabı. Bir denemesinde susmanın gücünden bahsederken diğer denemesinde sözün güzelliğini anlatabiliyor. Yani bir yandan neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Ama kelimelerin gücünden öyle bir anlatım gücü yaratmış ki satırlar arasına gizlenmiş her anlam sizde yeni bir benlik oluşturuyor.
Kitabı mutlaka tavsiye ederim. Sadece okumakla kalmayıp bire bir yaşayacaksınız. Ve son olarak da yazımı şu alıntıyla sonlandırmak istiyorum:
"Hâlâ en güzel hikâyeleri dünyalar bir araya gelse anlamayacaklara mı anlatacaksın? Ve sen hâlâ sağırlar ordusuna senfoniler mi çalmaktasın?"(s.54)
CANSU DAĞ- ERCİŞ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ- 10F SINIFI ÖĞRENCİSİ